22 Kasım 2024
  • Lefkoşa21°C
  • Mağusa23°C
  • Girne22°C
  • Güzelyurt20°C
  • İskele23°C
  • İstanbul13°C
  • Ankara13°C

ADALETSİZLİĞİ YAPAN BİZ AMA “ADALETSİZ DÜNYA”

Ayşegül Garabli

09 Mart 2020 Pazartesi 08:40

Hatayı biz insanlar yapıyoruz,

suçu biz insanlar işliyoruz,

Ama nesneleri, kavramları, duyguları, fikirleri, meslekleri ya da doğayı suçlayıp cezayı hak etmeyenlere kesiyoruz.

Tıpkı dünyada adaletsiz davranıp ya da adaletsizliği yapanların karşısında durmayıp adaletsizliği kabullenip sonrasında “Adaletsiz dünya” diyerek işin içinden sıyrıldığımız gibi.

Ya da bizi yönetenlerin sorumluluğunu bireylere, mesleklere ve  örgütlere yükleyerek sorumsuzlukları meşrulaştırdığımız gibi.

Örnek mi?

Daha geçen hafta Lefkoşa Türk Lisesinde yaşananlar.

Birkaç kişi, hiç kimsenin savunmayacağı, bırakın savunmayı kabullenemeyeceği iğrenç  bir olay çıktı ortaya.

İşin içerisinde cinsel istismar var.

Görevi kötüye kullanma var.

Bırakın bunları bir anlık bir olay da değil.

Bile isteye kurgulanıp, planlanarak organize işlenmiş bir suç.

Bu hoş görülüp, affedilebilecek bir olay mı?

Her ne kadar şu an soruşturma aşamasında olup suçları sabit olmasa da ne olayın ne de bu kişilerin savunulacak ve ört bas edilecek bir tarafı yok.

Bu kişilerin en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini savunanların birisi de benim.

Suçları sabitleştiği anda en ağır ceza verilmeli.

Ama bu suçu işleyen şahıslara verilmeli.

Çünkü suçu işleyen bu kişiler.

Hasbelkader öğretmen mesleğini seçmiş olsalar da, suçlu olan ne öğretmenlik mesleğidir ne de bu suçu işleyen kişilerin yakın çevresidir.

“Hasbelkader” diyorum çünkü gerçek anlamda öğretmenliği meslek olarak seçen, yüreğinde bu mesleği taşıyan hiç kimse böyle bir pisliği aklından geçirmez, tam tersine kendisine emanet edilen evlatlarını bu tür pisliklerden korur.

Nitekim bu camiada kalbi evlatları için çarpan binlerce öğretmen var.

O yüzden iki tane kendini bilmez yüzünden bir camianın suçlanması ya da bu kişilerin yaptıklarından çok mesleklerinin dile getirilmesi çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük cezadır.

Evet hiçbir kişinin suçundan dolayı mesleği itibarsız hale getirilmemeli ancak öğretmenlik çok daha dikkat edilmesi gereken bir durum.

Çocuklarımızın eğitime ve öğretmenlerine olan güvenleri sarsılmamalı.

Çocuklarımıza “öğretmenleri sapıktır” travması yaşatılmamalı.

Çocuk okula geldiği zaman “acaba başıma ne gelecek” korkusu ve kaygısıyla eğitimden soğutulmamalı.

Çözüm için doğru hedef ortaya koyulmalı.

Eğer bu gün okullarınızda bile böylesi iğrenç istismarlar yaşanıyorsa bunun sosyolojik ve psikolojik yönleri araştırılıp önlemler alınmalı.

Devletin her kademesinde  denetim ciddi ve etkin bir biçimde çalıştırılmalı.

Bu yaşananlar aslında eğitim sistemimizin ne durumda olduğunun göstergesidir.

Demek ki biz bu topluma doğru bir eğitim sistemi sunamamışız.

Zaten trafikten tutun da insan ilişkileri konusundaki anormallikleri de eğitim sistemindeki çöküşten dolayı yaşamıyor muyuz?

Üretimden koparılmış, sadece tüketen bir toplum yaratmanın, doyumsuz bireylerinden başka ne beklenebilir ki?

Fikir yok, uğraşılan bir bilimsel çalışma yok, üretim yok, kişisel gelişim yok, eğitim yok, denetim yok, nüfus kontrolü yok, dolayısıyla hizmet birimleri yok.

En önemlisi de HÜKÜMET yok.

Sadece tüketen ve asla doymayan insanlar topluluğu var!!

Sonuç mu?

“Öğretmen” evladı olması gerekenlere cinsel istismarda bulunur.

“Doktor” ameliyatta insan öldürür.

“Yargıç” siyasi kararla suçluyu serbest bırakır.

Vs..v.s

Ancak bunu kişiler yapar ama biz bu meslekleri suçlarız.

Bu meslek guruplarının örgütlü olduğu örgütleri suçlarız.

Peki ya asıl sorumlu olanlar?

Eğer gerçek sorumluları işaret etmezsek sorunlar çözülür mü?

Örneğin bu iki kişinin yaptıklarının hesabını soracak olan üyesi olduğu sendikalar mı?

Sendikalar mı bu kişileri işten atıp yargılayacak?

Haa üyesi olduğu sendika bu kişileri savunsaydı, o zaman sendikaları eleştirenlerin en önünde ben yer alırdım.

Elbette ki sendikaları çoğu konuda eleştiririm ancak el insaf!!

İlgili sendika ilk günden bu kişinin sendikadaki görevine son vermişse ve Bakanlığa bu kişilerin derhal soruşturulması gerektiğini söyleyip arkasında durmamışsa görevini yapmıştır.

Dolayısıyla sendikanın ve öğretmenlik mesleğinin hedef alınışını doğru bulmadığım gibi maksatlı görüyorum.

Doğru adres özelde Milli Eğitim Bakanlığı genelde de Hükümettir.

Hükümette hangi parti olursa olsun fark etmez.

Okulları ve diğer kurumları doğru yönetmek de sorunları çözmek de, denetlemek de, korumak da hükümetin görevidir.

O yüzden sorun çözmek istiyorsak doğru adrese yönelmek ve cezayı da suçlulara kesmek  zorundayız.

Cezayı kestiğimiz bir diğer kısım da suçu işleyenlerin çocukları ve ailesi.

Yazı çok uzadı ve sizi sıkmamak adına izninizle o konudaki görüşlerimi de bir sonraki yazımda belirteyim.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.