74 HAREKATINDA KAN DÖKÜLDÜ DE, 74 ÖNCESİ DÖKÜLEN SU MUYDU?
Ayşegül Garabli
29 Temmuz 2015 Çarşamba 10:00
Tatil amaçlı Ege sahilinde, sevimli bir kasabadayız. Gittiğimiz her yerde, eşimin şivesinden dolayı; “Kıbrıs’tan mı ?” sorusuyla karşılaşıyoruz. “Evet” yanıtından sonra, gelen cümleleri tahmin edebilirsiniz. “Sakın Kıbrıs’ı satmayın” “ Kan döktük de aldık” “Sizi, biz kurtardık” v.s. v.s Aslında çok merak ediyorum; bu cümlelerin kaçı, hissedilerek ya da bilinçli kuruluyor? Ya da Kıbrıs’ta neler olduğu ile kim ne kadar ilgileniyor? Bir Kıbrıslı görünce, bu cümleleri, ard arda sıralamaya dil alışmış bir kere. Maksat, muhabbet olsun. Geçen gün yine bir markette aynı durumla karşılaştık. Bir bey, “Kıbrıs’tan mı?” diye sordu. Eşimin “evet” cevabının ardından, gelen ilk cümle; “aman ha Kıbrıs’ı sattırmayın” oldu. Eşim; “74 öncesi şartlarda, canımız pahasına sattırmadık da, şimdiki şartlarda mı sattıracağız?” cevabı üzerine daha bir heyecanlanan bey; “Tabi ya sattırmayın, oraya o kadar kan döktük.” dedi. Bu söz, oldum olası çok çirkin gelir bana. Kan dökmenin, çirkinliği bir yana, fetih zihniyeti, hiç kabul edemeyeceğim bir zihniyettir. Zira, fetih bir savunma değil; zorbalığı, meşrulaştırmanın yoludur. Zaten, 74 Harekatının, bir çözüm ile taçlandırılamamasının asıl sebebi de bu zihniyettir. “kan döktük; vermeyiz”, öylesine yüksek sesle dillendiriliyor ve fetih zihniyeti, öylesine hissettiriliyor ki; 74 harekatının gerçekleştirilmesindeki meşruluk bile gölgede kalıyor. Kısacası, “Kan döktük aldık” diyerek, Kıbrıs’ı, savunduklarını sananlar, aslında, Kıbrıs sorununa, en büyük zararı verenlerdir. Maksat muhabbet olsun diye, edilen beylik sözler, Çözüm sürecinde, Rum kesiminin elini güçlendirdiği gibi, KKTC’de yaşayan halkı da, git gide daha da dünyadan izole edip, yalnızlaştıran sözlerdir. “Vatanınızı satmayın” ya da “sizi biz kurtardık” sözleri ise, Kıbrıs halkı ile Türkiye halkı arasında derin yaralar açan ifadelerdir. Marketteki beye sordum; “Kan dökenler, vatanlarını satmazlar öyle mi?” “Tabi ki, vatan değerini bilirler” dedi. “peki, 74 yılına kadar, Kıbrıslılar, su mu döktü ki vatanlarını satsınlar?” dediğimde, yüzünde beliren şaşkınlık ifadesi, iki halk arasındaki, kopukluğun, büyüklüğünün göstergesiydi. Bir tarafta, ezber sözler; diğer tarafta, kendi içinde isyan edip, anlaşılmamaktan yakınma. Tam da, bu güne kadar, siyasi iradenin istediği gibi. “Peki” diyorum; “şu an Türkiye’de, Türkler ile Kürtler arasında bir iç savaş var, Irak Kürtleri gelip, Türkiye’deki Kürtleri kurtarsa(!), Türkiye’yi ikiye bölüp, kanla aldık vermeyiz dese; bunu kabul eder misiniz?” “olur mu öyle şey” diye hiddetlenip, bir süre sessiz kalan bey, sonrasında, “hiç bu yönden düşünmemiştim” diyerek, ard arda bir yığın sorular sordu. Bir saate yakın süren, ayaküstü bu sohbetin sonunda, bedenler yorgunluktan isyan etti belki ama mutlu ayrıldık. Ne, “Kıbrıslıların, Türkiyelileri sevmediği” ön yargısı vardı ne de, ezber bilgiler. Bir Kıbrıslı ile bir Türkiyeli, bir birini gerçek anlamda anlayarak ayrıldı. En azından, bir kişi olsun, herkesin, kendisine ait olanı, bir başkasından daha fazla düşündüğünün farkına vardı. Elbette ki, böylesi bir sonuç, üstün bir yetenek gerektirmiyor. Biraz zaman, biraz da sabır yeter.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2014 Detay Kıbrıs
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.